Bedri Rahmi’nin Yasak Aşkı: Karadutum, Çatal Karam, Çingenem.

mari bedri rahmi5

O ne güzel bir şiirdir. ”Karadutum, Çatal Karam, Çingenem” diye başlar, ”Nar tanem, Nur tanem, Bir tanem” diyerek devam eder. Dizelerini herkesin ezbere bildiği Türk Edebiyat tarihinin en nadide şiirlerinden biridir. İşte Bedri Rahmi’nin ”kaşı kara, gözü kara, bahtı kara” yasak aşkı, Karadutun aşk ve tutku ile örülü, hüzün dolu hikayesi…

1940’lı yıllar bir taraftan savaş yıllarıydı, yokluk yıllarıydı ama diğer taraftan aşkların ve tutkuların da doludizgin yaşandığı yıllardı.

Bedri Rahmi Fransa’da geçirdiği yılların ardından yurda dönmüş, Güzel Sanatlar Akademisinde yarım bıraktığı eğitimini tamamlamış, asistan olarak görev yapmakta, Resim sanatındaki eserleri ile geleceğe ışık saçmaktadır.

güzel sanatlar fakültesi
1940 lı yıllar Güzel Sanatlar Akademisi

Mari Gerekmezyan, Bedri Rahmi’nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin Heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelir. Esmer Ermeni güzeli biranda ünlü ressamın sinesine, “kara saplı bir bıçak gibi” saplanır. Bedri Rahmi, eşi Eren’den bir çocuk sahibi olduktan hemen sonra tanışmıştır bu genç heykel sanatçısıyla…

Bedri-Rahmi-Eyüboğlu-Karadut2
Mari Gerekmezyan

Biranda fırtınalı bir aşk başlar aralarında.

mari g.bedri rahmi

Bedri Rahmi’nin taktığı isimle “Karadut” Mari ile gizliden gizliye buluşur olmuştur. Sırılsıklam âşıktır ona… ‘Sigara paketlerine resmini çizer, körpe fidanlara adını yazar.’

bedri-rahmi-eyuboglu-mari

İkili arasında filizlenen yasak aşk sanat ile beslenir ve ortaya peş peşe büst, tablo ve şiir gibi sanat eserleri çıkar.

DwqcNRmXcAANbBux

Mari, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapar. Bedri Rahmi bu büstü, Mari’nin çeşit çeşit portresiyle ve ona yazılmış şiirlerle yanıtlar. Mari’nin sanatçıya esin periliği yapacağı yıllar başlamıştır.

karadut3

Bu ilişkinin Bedri Rahmi’nin sanatında önemli izler bıraktığını “Karadut” tablolarından ve “Mari’nin Portresi”nden biliyoruz.

bedri-rahmi-eyuboglu-mari-gerekmezyan

İkisini de tanıyan şair İlhan Berk diyordu ki: “Resimler Bedri Rahmi’nin Talaslı’sını anlatmasına yetmemiştir. Onun için sıraya girmiştir şiir, o yüz için.”

karadut

Delice sevdiler birbirlerini.. Dillere düştüler..

Artık aşklarından bütün İstanbul haberdardı. Bedri Rahmi, sanatında tam bir patlama yaşıyor, herkes onlardan bahsediyordu. Ama sadece sanatlarıyla değil, yaşadıkları bu üçlü aşk sarmalıyla da dilden dile geziyorlardı. Eren Eyüboğlu ise sabırla eşinin kendisine dönmesini bekliyordu.

Bedri Rahmi’nin Mari Gerekmezyan’la ilişkisini duymayan kalmamıştı. Kendisi de artık gizleme gereği duymuyor, sevgiline yıllar sonra şarkı olup dillere yerleşecek şiirler yazıyor, dolu dizgin yaşadığı aşkını peşi sıra dizelere aktarıyordu.

“Susadım

Üç tane elma soydular, üç tane portakal

Nafile

Bir bardak suyun yerini tutmadı.

Acıktım

Kuş sütü, kuru üzüm getirdiler

Nafile

Bir çimdik somunun yerini tutmadı.

Seni düşündüm sevgilim şükrederek

Su gibi aziz olasın her daim

Ekmek gibi mübarek.”

 

bedri-6

Bedri Rahmi’nin sanatı şaha kalktı o dönemde…
En güzel eserlerini vermeye başladı birbiri peşi sıra…
“At Üstünde Aşıklar” bunlardan biriydi.

Kanatlı attaki sevdalılar

bedri rahmi - at üstünde aşıklar.png

“At Üstünde Aşıklar” tablosu…

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun en kıymetli eserlerinden biridir,
Mozaik desenli bu yağlıboya tabloda kırat, şahlanmış gibidir. Atın üzerinde iki çıplak âşık oturur. Kızı kaçıran erkeğin elinde bir bağlama vardır. Kızın saçları rüzgârda savrulmaktadır.

Tabloda at üstündeki erkek Bedri Rahmi, terkisindeki kadının ise eşi Eren Eyüboğlu olduğu sanılır ancak değildir. Saçları rüzgarda uçuşan o güzel kadın Bedri Rahmi’nin ”kaşı kara, gözü kara, bahtı kara” yasak aşkı Mari Gerekmezyan’dan başkası değildir.

Usta ressam, düşsel bir tabloda sevdalısıyla kendisini, gökyüzünde kanat açan iki atlı olarak resmetmiş, onunla uzaklara kaçma fantezisini tuvale aktarmıştır.

* * *

KARADUT

Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Agaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.

II

Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekün azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum

N’etmiş, n’eylemiş, n’olmuşum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.

Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.

* * *

Mektuplar & Notlar

karadut-bedri-rahmi-eyuboglu-2

Çok sonraları ikilinin tutkusunu kanıtlayan, o ünlü şiirdeki aşkı belgeleyen mektuplar ve notlar ortaya çıkar.

Seven kaybediyor 

10 Eylül 1945

İşte yine atelyedeyim! İşte yine Çebişten hiçbir haber yok!

Canım Bedir anlamıyorum ne diye cevap vermiyorsun?

Vapurun kalkıncaya kadar bekledim, sonra atelyeye dönüp sana uzun bir mektup yazmış ve o günküyle postaya atmıştım.

Daha sonra Perşembe günü senin onlarla beraber döneceğine o kadar inanmıştım ki, tek! Geç vakitlere kadar hep seni bekledim. Cumartesi:

‘Neyleyim!..’ diye bir telgraf çektim.

Hâlâ susuyorsun canım Bedir nen var? Yoksa hasta mısın?

Hemen yaz ve eğer kabilse üç gün için buraya gel de yaz geçmeden çebişler birbirlerini bir daha görsünler.

Gel gör, senin çebiş tam bir çingene kızı oldu. Fazla yazamayacağım fena halde asabım bozuk. Ben zaten kötü kötü şeyler düşünürken bir de üstelik…

‘Seven kayıp ediyor!’

Halikarnas da burada.

Üç gün için bir şey icat et olur mu Karacam?

Geleceğin günü telle de iskeleye geleyim.

Seni iskelede bekleme arzuma kötü hatıralar karışmış olmasına rağmen içimde bir yerde öyle canlı ve tertemiz duruyor ki! Bunu olsun Çebişinden esirgeme. Zavallı Çebiş vapur kalkıncaya kadar ürpere ürpere orada demir parmaklığın arkasında bekledi… bekledi…

Hâlâ bekliyor! Çebişe.

(Yahya Kemal in büstü de seni bekliyor! Burgaz da seni bekliyor! Her şey seni bekliyor.)

El yazısı notlar

23

Sizi tatlı uykularınızdan uyandırmak istemedim. Çok çok teşekkürler. Allahaısmarladık. Mari. Çay içmeden gidiyorum zannetmeyin sakın! Güner bana fevkalade bir çay hazırladı.

not

Çebişcik neredesin? Cumartesi saat 6

Canım Çebişim

“Karadut Mektupları”, “Canım Çebişim” diye başlıyor. Orta Anadolu’da keçi yavrularına “çebiş” derler… Mektuplaştıkları yıllarda Bedri Rahmi, dönemin hükümeti tarafından, Anadolu’yu resmetsin diye Çorum’a gönderilmişti. “Çebiş”, Şair’in diline oradan yerleşmiş, ondan da sevgilisine sirayet etmiş olmalı…İşte o tarihsiz mektuplardan biri:

Deli gibi koştum arkandan

“Canım Çebişim,

Belki eski günleri hatırlarsın da sokağın başında beni beklersin diye deli gibi arkandan yokuştan aşağı koştum, fakat kayıp olmuştun. Saatlerce siluetini aradım, nafile. Her gölge beni aldatıyordu. Benim canım Çebişim! Canım Çebişim! Canım Çebişim! Canım Çebişim! Çebiş, hemen seni özlemeye başladım bile.”

Susadım

Mari’nin mektubunda atıf yaptığı Bedri Rahmi’nin “Susadım” şiiri şöyle: “Susadım Üç tane elma soydular, üç tane portakal Nafile Bir bardak suyun yerini tutmadı. Acıktım Kuş sütü, kuru üzüm getirdiler Nafile Bir çimdik somunun yerini tutmadı. Seni düşündüm sevgilim şükrederek Su gibi aziz olasın her daim Ekmek gibi mübarek.”

Seni deli gibi seviyorum

27 Mayıs 1945

Direnidim!

Trendeyim, daha bilmiyorum nereye ve niçin gidiyorum? Aptallar gibi etrafıma bakınıyor, ne yapacağımı düşünemiyorum.

Biliyor musun hayvanları boğazlamak için bir yere götürürler, Türkçesini bilmiyorum ama Ermenice ‘Iskartaroz’ denir.

Ah! Hatırladım ‘mezbaha’ değil mi? Oraya sürüklenen hayvanların gözlerinde nemli nemli bir mana var. İşte aynada oraya giden bir Çebiş gözleri gördüm.

… Hani nar çiçekleri? Hani benim Bedir’im? Her gölgeyi sana benzettim, her sesi senin sandım. Gözlerim istasyon yollarında dondu kaldı.

Özledim!

Susadım gibi bir şiir Daha yola çıkmadan ‘Susadım’ gibi bir şiir yazabilseydim. Canım Bedir, o kadar fenayım ki! Başım üzerimde duruyor, cayır cayır yanıyorum. Tren müthiş sarsıyor, yazmanın imkânı yok.

Niçin gidiyorum?

Muhakkak yazacağım, şayet Yozgat’tan yollayamazsam kendim getiririm.

Etrafımda senin gözlerinden başka bir şey görmüyorum. Tünellerde, yaylalarda, vadilerde, dağlarda hep onlar trenle yarışıyor, tıpkı karanlıkla boy ölçüşen ateşböcekleri gibi cıvıl cıvıl.

Çebişim Şimdi Hasanoğlan’dan geçiyoruz. Eserini görmek için pencereye koştum…

Canım Bedir seni deli gibi seviyorum.

* * *

Hazin Son

Sonra ne oldu?

Bu tutkulu aşk, hazin bir finalle son buldu.

Bedri Rahmi’nin, o ünlü Sitem şiirini yazdığı yıl, “Karadut” hastalandı. Ağır bir tüberküloz geçiriyordu. Antibiyotiğe verecek parası yoktu.

”Önde zeytin ağaçları arkasında yar

Sene 1946

Mevsim

Sonbahar

Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim

Dalları neyleyim

Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim

Yar yar… Seni karasaplı bıçak gibi sineme sapladılar

Değirmen misali döner başım

Sevda değil bu bir hışım

Gel gör beni darmadağın

Tel tel çözülüp kalmışım

Yar yar… Canımın çekirdeğinde diken

Gözümün bebeğinde sitem var…”

İmdadına Bedri Rahmi yetişti. En kıymetli tablolarını yok pahasına sattı; ona ilaç aldı. Ama yetmedi.

“Karadut”, 1946’da, İstanbul’da, Alman Hastanesi’nde vefat etti.

Mari’nin ölümü ile sevdiğinin ardından yaşadığı derin acı ve gözyaşı sel olup şiirler ile aktı.

”Türküler bitti

Halaylar durdu

Horonlar durdu

Al damar, mor damar, şah damar sustu

Bahçeler put kesildi birer birer

Meyveler salkım saçak taş.

Bir bulut uçardı

Başı boş bedava

Yandı kül oldu.

Hüzün geldi baş köşeye kuruldu

Yoruldu yüreğim yoruldu…”

bedri-rahmi-heykelleri-5

Bedri Rahmi ardından kendini içkiye vurdu.

“Karadut”u defnettikten sonra gözyaşları içinde eşine döndü.

Eren, onu sevgiyle bağrına bastı, teselli etti, yatıştırdı. Ancak yaşadıkları “Karadut” parantezini ikisi de unutmadı.

1949’da bir gün Büyük Kulüp’teki bir gecede dostları Bedri Rahmi’den “Karadut”u okumasını istedi.

Şair ayağa kalktı; şiire başladı; okurken gözyaşına boğuldu

Mari gitmiş, ama aşkı bitmemişti.

Eren, o günden sonra Paris’e yerleşmeye karar verdi.

Bir süre ayrı yaşadılar…

Eren Hanım Paristen Kocasına yazdığı bir mektupta bakınız o geceyi nasıl anlatıyor:

4 Ocak 1950 PARİS

“CANUŞKAM, Büyük Kulüpte bir gece şiir okumuştun hani? Hatırladın mı? Gözlerinden birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hissetmiştim.Sesin nasıl titremişti. HEYYY !!!! Bütün bunları hatırlıyor musun? Sanki böğrüme kızgın bir ütü yapmışmışım gibi olmuştum o gece….Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım !!! Bedri’nin ruhuna,insan üstü bir gücün acıyıp, ona güç vermesi için dua etmiştim.Ruhunun çektiği acıları Allah dindirsin.Allah sana resim yapma sevinci versin ve bizim yanımızda yaşamaktan, mutluluk duyabilmeni sağlasın… EREN.”

Bu dualar işe yaradı.Bedri Rahmi,11 yaşındaki oğlu Mehmet’le karısına döndü.1974 yılında bir Eylül günü, 63 yaşında ölümüne kadar geçen çeyrek asrı, aynı evde çalışıp sanat üreterek diz dize birlikte tükettiler…

* * *   

Evet şiir, edebiyat sanatının parlayan yıldızı, ”Her şiirin derin bir hikayesi vardır.” İşte en derin hikayelerden birinin daha sonuna geldik.

Şimdi 40 lı yılların şiirine, 90 lı yılların ezgisi ile merdiven dayadığımız 2020 yılından zaman tüneli yolculuğuna çıkalım…

Karadutum Çatal Karam Çingenem dile gelsin Fatih Kısaparmak söylesin…

 

 

“Yaşadım!

Erik ağaçları şahidimdir

Yıldızlar şahidimdir.

Yaşadım!

Avuçlarımın gücü yettiği kadar

Dağları, kadınları, meyveleri

Yaşadım!

İncirin dallarına yürüyen süt

Yonca tarlasından gelen nefes

Horozun ibiğinden damlayan kan

Yollar ve sevgili türküler şahidimdir.”

 

Bedri Rahmi Eyüboğlu

 

capture-20190311-225747

Yorum bırakın